Pazartesi, Temmuz 10, 2006

when harry met sally


when harry met sally(1989) / harry sally ile tanışınca
harry burns <- billy cristal
sally allbright <- meg ryan

kadın erkek ilişkileri, dostluk, aşk, cinsellik sözkonusu olunca bütün zamanların tartışmasız en iyisi. ve karşınızda; when harry met sally

***

sally: illa bilmek istersen, çok kıskançtı ve ben haftanın günleri külotları giyiyordum.
harry: afedersin, anlayamadım.
harry: haftanın günleri külotları mı?
sally: evet. üstünde haftanın günleri yazılıydı ve bence pek komikti. sonra bir gün sheldon bana şöyle dedi; "pazar'ı hiç giymiyorsun". çok şüphelendi. "pazar nerde, pazar'ı nerde bıraktın?" ve ona söyledim ama bana inanmadı.
harry: neyi?
sally: pazar'ı üretmiyorlar.
harry: o niye?
sally: tanrı nedeniyle.

***

harry: chicago üniversitesi'nden, değil mi?
sally: evet.
harry: öğrenciyken bu kadar güzel miydiniz?
sally: hayır.
harry: acaba hiç...?
sally: hayır. hayır.

***

harry: ben de öyle söyledim. ve?
sally: gazeteciyim. the news'de çalışıyorum.
harry: harika. ve joe ile birliktesin.
sally: evet, harika. harika.
harry: üç haftadır falan mı birliktesiniz?
sally: bir ay. nasıl bildin?
harry: birini hava alanına götürüyorsan bu ilişkinin başlarıdır. bu yüzden ben bunu başlarda hiç yapmam.
sally: neden?
harry: çünkü sonunda işler değişir ve hava alanına götürmezsin. asla bana şöyle denmesini istemem; "neden artık beni hiç hava alanına götürmüyorsun?".

***

sally: sonra bir öğleden sonra alice'in kızını alıyordum, onu sirke götürmeye söz vermiştim. takside, ne görüyorum oynuyorduk. "posta kutusu görüyorum", "direk görüyorum". sonra o pencereden dışarı baktı ve bir adamı ve karısını gördü. iki küçük çocukla beraber, çocuklardan biri adamın omuzlarındaydı. ve "bir aile görüyorum" dedi. ve ben ağlamaya başladım. bilirsin işte, sadece ağlamaya başladım.

***

harry: uzun uzun düşündüm ve önemli olan şu ki, ben seni seviyorum.
sally: ne?
harry: seni seviyorum.
sally: buna nasıl cevap vermemi bekliyorsun?
harry: "ben de seni seviyorum" desen?
sally: "ben gidiyorum" nasıl?
harry: sözlerim sana bir şey ifade etmiyor mu?
sally: üzgünüm, harry. yılbaşı gecesi kendini yalnız hissediyorsun. ama böyle karşıma çıkıp beni sevdiğini söyleyince her şeyin düzelmesini bekleme. bu işler böyle olmaz.
harry: ya, peki nasıl olur?
sally: bilmiyorum, ama böyle değil.
harry: peki buna ne dersin? hava 20 dereceyken üşümeni seviyorum. bir buçuk saatte sandviç sipariş etmeni seviyorum. deliymişim gibi bakarken kaşını kıvırmanı seviyorum. seninle beraber olunca, giysime parfümünün sinmesini seviyorum. ve gece yatmadan önce konuştuğum en son insan olmanı seviyorum. ve yalnız olduğum için veya yılbaşı akşamı olduğu için değil. çünkü hayatının geri kalanını başka biriyle geçirmek istediğini anladığında, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını istiyorsun. anlıyor musun?
sally: bu tam sensin işte, harry. öyle şeyler söylüyorsun ki, senden nefret edemez hale geliyorum. ve senden nefret ediyorum, harry. gerçekten nefret ediyorum. nefret ediyorum.

Pazar, Temmuz 09, 2006

cold mountain


cold mountain(2003) / soğuk dağ
ada monroe <- nicole kidman

***

ada: what we have lost will never be returned to us. the land will not heal. too much blood. the heart will not heal. all we can do is make peace with the past and try to learn from it.(kaybettiklerimiz bir daha asla geri dönmeyecek. çok kan aktı. bu topraklar iyileşmeyecek, kalbimizdeki yaralar kapanmayacak. tek yapabileceğimiz geçmişle barışmak ve ondan ders almaya çalışmak.)


***


ada: there are days now when I manage not to think of you. when the needs of the farm call with more urgency than my heart. this time of year there's so much life everywhere. i find you in all of it. as if you were still walking home to me.(artık seni düşünmemeyi başardığım günler oluyor. çiftliğin ihtiyaçları kalbimin acısının önüne geçebiliyor. yılın bu zamanı heryerde çok fazla hayat var. heryerde seni buluyorum. sanki hala eve, bana doğru yürüyormuşsun gibi.)

teşekkürler senzaione

Cumartesi, Temmuz 08, 2006

scent of a woman


scent of a woman(1992) / kadın kokusu

lieutenant colonel frank slade <- al pacino
charlie simms <- chris o'donnell



frank slade: hayatım boyunca bacakları değil kolları boynuma dolanan bir kadın aradım

***



devam edecek...

Cuma, Temmuz 07, 2006

syriana


syriana(2005)
dean whitting <- christopher plummer
rıza reyahni <- said amadis

rıza reyahni: kapitalizm, israf olmadan yaşayamaz. bay whitting ve abd'ye teşekkür notları yazmalıyız, dünyanın çöpünün ve petrol talebinin dörtte birini sağladıkları için.
dean whitting: ne demek, zevk duyarız, gerçekten.

***

yolsuzlukla suçlanan bir petrolcü: yolsuzluk mu? yolsuzluk, devletin yasalar aracılığıyla pazarın verimliliğine müdahale etmesidir. böyle diyor milton friedman. kendisine nobel ödülü bile verdiler. başımız derde girmeden rüşvet verebilelim diye, rüşvete karşı gibi görünen yasalarımız var. yolsuzluk bizi korur, kendimizi güvende ve rahat hissetmemizi sağlar. sokaklarda et parçası için birbirimizi yemek yerine, şu anda burada caka satarak yürüyebiliyorsak bunu yolsuzluğa borçluyuz. yolsuzluk sayesinde kazanıyoruz."

Perşembe, Temmuz 06, 2006

the road to guantanamo


the road to guantanamo(2006) / guantanamo yolu
yönetmen: michael winterbottom

michael winterbottom: "bu film guantanamo'da hâlâ tutuklu bulunan 500 kişinin varlığını dünyaya hatırlatmalı. bu üç kişinin yüzünü görünce 500 kişinin durumunu hayal edebiliyorsunuz."

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

bruce almighty


bruce almighty(2003) / aman tanrım

bruce almighty <- jim carrey
tanrı(töbe çarpılacağız) <- morgan freeman

(sembolik)tanrı: insanlar basit ameleliğin değerini küçümsüyorlar. orada özgürlük vardır. dünyanın en mutlu insanlarından bazıları günün sonunda evlerine ter kokarak dönüyorlar.

***

(sembolik)tanrı: bir şey ne kadar kirlenirse kirlensin hemen silebilirsin. çorbayı ikiye bölmek mucize değildir bruce, sihirbazlıktır. iki işte çalıştığı halde çocuğunu futbol antrenmanına götürmeye vakit bulan bekar anne mucizedir. uyuşturcuya hayır, eğitime evet diyen bir genç mucizedir. insanlar onlar için herşeyi yapmamı istiyorlar. ama anlamadıkları şu ki, yapacak güçleri var. bir mucize mi görmek istiyorsun evlat, mucizenin kendisi ol.

bruce: dur, gidiyor musun?

(sembolik)tanrı: artık tek başına altından kalkabileceğini düşünüyorum.

bruce: ama ya sana ihtiyacım varsa? ya soracak sorularım varsa?

(sembolik)tanrı: bu senin sorunun bruce. herkesin sorunu bu. yukarı bakmaya devam et.

Salı, Temmuz 04, 2006

la haine


la haine(1995) / protesto

bu, 50 katlı bir binadan düşen bir adamın hikayesi. adam düşerken kendini avutmak için sürekli şu sözleri tekrarlar: "buraya kadar herşey iyi gitti, buraya kadar herşey iyi gitti, buraya kadar herşey iyi gitti'. oysa önemli olan düşüş degildir; iniştir.

teşekkürler ezgi

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

forrest gump


forrest gump(1994) / forrest gump
forrest gump <- tom hanks
jenny curran <- robin wright penn

okul otobüs sürücüsü: biniyor musun ?
forrest: annem yabancıların taşıtlarına binmememi söyledi.
okul otobüs sürücüsü: bu okul otobüsü
forrest: adım forrest. forrest gump.
okul otobüs sürücüsü: ben dorothy harris
forrest: ikimiz de artık yabancı sayılmayız.

***

forrest: merhaba. ben forrest. forrest gump
şoför: kimse sana ne bok olduğunu sormuyor gerizekalı. burda bir solucan bile değilsin. o koca kıçını kaldır da otobüse bin. sen artık bir askersin.

***

forrest: fakat geceleri yapacak hiç bir şey olmadığında ve ev bomboşken sürekli jenny’yi düşünüyordum.

***

forrest: benimle evlenir misin? iyi bir koca olurum jenny.
jenny: olursun forrest.
forrest: ama evlenmeyeceksin
jenny: benimle evlenmek istemezsin.
forrest: beni neden sevmiyorsun jenny? akıllı bir adam değilim ama aşkın ne olduğunu biliyorum.


***

forrest: annem ileriye gitmeden önce geçmişi arkana almalısın derdi. sanırım benim koşmam böyle bir şeydi.

***

forrest: ve sonra çölde. güneş doğduğunda. cennetin nerde bittiğini ve yeryüzünün nerde başladığını anlayamazdın. çok güzeldi.
jenny: orda seninle olmak isterdim.
forrest: öyleydin.

Pazar, Temmuz 02, 2006

being john malkovich


being john malkovich(1999) / john malkovich olmak
craig schwartz <- john cusack


craig: bilinç, korkunç bir lanettir. düşünürsün, hissedersin, acı çekersin.

Cumartesi, Temmuz 01, 2006

once upon a time in america


once upon a time in america(1984) / bir zamanlar america
david 'noodles' aaronson <- robert de niro deborah gelly <- elizabeth mcgovern (yemek yenecektir. buluşma yerine david'den sonra gelen deborah gecikip gecikmediğini öğrenmek için sorar)

deborah: çok bekledin mi?
david: hayatım boyunca